Â
Al sana bir daha... Bir “Globalizasyon” maskaralığı daha... Bir acaip hilkat garibesi daha, Cami yaptırmış minaresi çan kulesi... Ãeşme yaptırmış lülesi yok, Tavansız, döşemesiz ev kurmuş duvarları eksik.
 Adam albüm çıkarmış adı “Senfonik Ãağdaş İlahiler”... Satamamış. Yakınıyor. “Anam bile bana darıldı, keşke bu albümü yapmasaydım” diyor... Arkasından ilave ediyor: “**Daha iyisini yapacağım...”**Â
O zaman iş anlaşılıyor: Uyanık bir girişimci “reklamın kötüsü olmaz” diyerek adı geçen san’atçıya  kasten abuk bir iş yaptırıyor, sonra da  “pişman oldum” diye gazetelere demeç vermesini sağlıyor, San’atçı “daha iyisi”geliyor diyerek yeni çıkacak albümünü reklam ediyor. Büyük gazetelerden biri bu olayı haber yapıyor. Gizli reklam. Böylece hem girişimci hem de san’atçı olayı geniş bir ilgi halkasına ulaştırmayı başarıyorlar...
Ãnce virüs üretip sonra anti virüs satan Bilgisayar korsanları gibi...
Kutsi Erguner bir tarihte Belçika’nın Ganj şehrinde rahmetli Yusuf Gebzeliyle bir konser organize etmişti. Konserden bir gün önce Ganj’a vardığımızda ortadaki büyük katedralin  çan kulesine bağlanmış güçlü bir hoparlörden, Yusuf’un sesi duyuldu. Bütün kasaba bir trafik kazasında kaybettiğimiz rahmetli Yusuf’ un okuyuşuyla Yunus’un dizelerini dinliyordu:
                                        “Cennette çıktı Adem
                                        Dünyaya bastı kadem
                                        Bunu derdi her dem
                                        Lailaheilallah”
 Organizatör geldi dedi ki:
-ilgi çok iyi, akşama salon dolacak...
-Nereden bildiniz ? dedim.
-Tepki çok fazla...dedi.
-Korkmuyor musunuz ? dedim
-Hayır ! tepkiden ilgi doğar, dedi.
Åehirde çok kişi telefon ederek “kapatın şu hoparlörü” diye feryad ediyormuş. “Ganj’ı müslümanlar bastı” diye panik halinde kaçışan bile varmış... Ben hayretle yüzüne bakınca organizatör biraz daha bilgi vermek lüzumunu duydu:
-Biz ilgi derecesini karşı çıkanlardan anlarız, dedi. Anlattığına göre orada beğenen, sevinen, ses çıkarmazmış da itiraz edenlerin sesi duyulurmuş. Sonra da o itiraz eden ve “olmaz böyle şey” diyenler herkesten önce salona girip ilk sıralara otururlarmış.
Ben Batı’da bu olayın çok çeşitlemelerini gördüm. “Tepkiden ilgi çıkarmak” anlaşılan artık bizim ülkemize de geldi... Organizatörlerimiz tekamül ederek Batı’daki hocaları ile eşitlendiler. Haydi hayırlısı...
Beethoven’in Acemaşıran saz semaisinden sonra bizimkinin “senfonik ilahileri" nasıl da denk düştü... Bunlara Mozart'ın hüzzam şarkısı ile Dede Efendi'nin keman konçertosunu da eklemeli. Acaba aralarında bilmediğimiz, sırrına ulaşamadığımız, henüz kuralını içimize sindiremediğimiz gizli bir bağ mı var...? Bunlar belki de aynı koridora çıkan çeşitli kapılar...Ne dersiniz ?
 Yaşadığımız, yaşayacağımız ve künhüne varamayacağımız müsibet işlerden, haram hazlardan, şeytan desiselerinden, globalizasyon belasından, hergün, her an sapla samanı karıştıran gizli ajanlardan, hain casuslardan, ruhumuza musallat karanlık güçlerden Rabbim bizleri elbette koruyacaktır. Åüphesiz. İnandım ve iman ettim. Bu netâmetli  rüya bir gün sona erecektir.