Beethoven’in anısına yürük semai besteledim çalar mısınız ?
Bir gece yarısı evde düşünürken aklıma 9. senfoni geldi, koydum CD’yi kutusuna çaldım, dinledim. Çok hoşuma gitti, O gece rüyamda Beethoven’i gördüm, bir kalabalıkta tek başın ut çalıyordu, herkes onu mest olmuş dinliyordu, derken Kont Walstein geldi, üzerinde gecelik entarisi vardı, **Beethoven’**i dinledi, dinledi, sabaha kadar.
Beethoven önce ut'la acemaşıran taksim yaptı, sonra Acemaşıran Peşrevini çaldı, arkadan Dede Salih’in Uşşak saz semaisini çaldı bitirdi. Kont Walstein ve odadakiler Beethoven’i, çılgınca alkışladılar... Ne kadar da yakışıyordu ut, **Beethoven’**in eline... Dikkat ettim “Mısır” utu’ydu.
Gün ağarırken uyandım, rüyanın etkisi üzerimden gitmiyordu, ne de güzel “ut” çalmıştı Beethoven. Batılı olduğu için acemaşıran makamını da iyi kıvırmıştı hani, buna karşılık ben de bir şeyler yapmalıydım, uykulu gözlerle masamın başına geçtim, bir nota kağıdı aldım ve büyük besteci, Beethoven’in ruhunu da yanıma çağırarak onun anısına bir “yürük semai” besteledim. Fena olmadı, vaktiniz olursa bir ara meşgul oluverin.
Bana bu ilhamı veren haber şu :
"Mevlana'nın 800. doğum yılı anısına bir konser düzenleniyor. İzmir Devlet Senfoni Orkestrası'nın İzmir Kültürpark’ta vereceği konseri, dünyaca ünlü müzik ve dans ustaları da gösterileriyle şölene dönüştürecek. Etkinlik, 19 Ekim akşamı İzmir Kültürpark Tenis Kulübü’nde gerçekleşecek. Şef İbrahim Yazıcı yönetiminde İlyas Mirzayev'in Mevlana Flüt Konçertosu ile Sabri Tuluğ Tırpan'ın Mevlana simyacı senfonik şiirinin seslendirileceği gecede, dünyaca ünlü Türk flüt sanatçısı Şefika Kutluer, soprano Aysen Zülfikar, piyanoda Sabri Tuluğ Tırpan, neyde Türkiye'nin ilk kadın neyzeni Burcu Sönmez'in performansları eşliğinde, modernize edilmiş Mevlana dansları ile izleyenleri kendine hayran bırakan Ziya Azazi bir gösteri sunacak"
“Modernize edilmiş Mevlânâ dansları...” “**Sema”**nın yeni adını beğendiniz mi ? Ya “performans” ismi verilen “ney taksimleri...? ve Flüt konçertosu...
Bu haberi verenlerin, bu işi düzenleyenlerin, bu etkinliği pişirip kotarmaya hazırlananların, ne Tarihten ne eski yeni Mevlânâ kültüründen ne yedi yüzyıl sürmüş “Mevlevilik Geleneğinden” ne de bu gün bazıları hâlâ ayakta duran ve Macar ovalarından, Arabistan’ın sıcak denizlerine kadar uzanan İmparatorluk topraklarında kurulan 105 Mevlevihane’den asla haberleri olmamış, bu işlerden hiç nasip almamış insanlar. Sanki yeryüzüne bir başka gezengenden gelmiş gibiler. Sanki bu işler bunca yüzyıl hiç olmamış gibi...
Mevleviler yeryüzünde hiç yaşamamış, dört yüz yılda gelişmiş Mevlevi müziği şimdiye kadar ne bestelenmiş, ne çalınmış, ne dinlenmiş, ne de uygulanmamış. Sanki bu devâsâ konu bu yörenin kültür tarihinde bir kara delik...
Globalizasyon’un bu fevkâlade acıklı ve düşündürücü karma gösterisini Bayramın ikinci günü duydum. Keşke bu konuyu hiç öğrenmeseydim. Keşke bu konu hiç gündeme gelmeseydi. Yaralandım... Geçen ay mükemmel biçimde onarılarak seksen yıllık uykusundan uyanan ve yüzlerce yıllık yaşamının yeni bir aşamasına ulaşan “Yenikapı Mevlevihanesi” müjdesinden sonra şu başımıza gelene bakın...
Dostlar ! yelpaze çok açıldı. Mevlânâ 800. yılında dünyanın her yerine ulaştı. Bu netice doğaldır. Biz yadırgasak da artık bu çeşitlenmeyi önleyemeyiz. Bundan sonra her dilde her kültürde her taşın altında Mevlânâ var... Yakında yüzlerce Mevlânâ çıkacak, hiçbirinin diğerinden haberi olmayacak. Herkes ona kendi kimliğinden hareketle bir başka kimlik ekleyecek. Herkes onu kendi dili ile anacak... Kuşkusuz diller birbirine karışacak ama çare yok ki ? Biz Mevlevîler bâri kendi dilimizi koruyabilsek... Çocuklarımıza anlatacağımız hikayeleri kendi dilimizde anlatsak.
İ**zmir’**deki konserin haberinde ayrıca fâhiş hâtalar var... Türkiye’nin ilk kadın neyzeni “Burcu Sönmez” değildir. Münise isimli bir kardeşimizdir, şimdi soy adını hatırlayamadım. Münise uzun yıllar önce Ney’in Türkiye'deki en yüce ustası Niyazi Sayın’a öğrenci olmuştu. Niyazî Hoca’nın Üsküdar’da Doğancılardaki evinde derse gelirdi. Bir gün heyecandan derste bayıldı. Ben de o gün oradaydım. Munise sonra İngiltere’ye yerleşerek orada kurulan bir İngiliz Mevlevî grubuna ney dersleri verdi. Otuz yılan fazla oldu görmedim. - İngiliz oldu, dediler.
1989 yılında **Mısır’**daydım, Damanhur denen bir kasabada sahnede semazen gibi dönenlere rastladım, hatta arkadaşlar onları Mevlevî bile zannettiler, geniş renkli tennureleri vardı, parmaklarına zil takılıydı, "Zilli semazenler" dönerken tennurelerini göğüs hızasına kadar kaldırıp cambazhane numaraları yaparlardı, sonradan bunların bir folklor grubu olduklarını öğrendik, tanıştık, hepsi de kadınlı erkekli yakışıklı, alımlı, çalımlı çingene gençleriydi... Sevdim onları... Sarıldım, heyecanlandım, Gösterilerini izledim, tebrik ettim. Elbette "Mevlevî" değillerdi ama güzeldiler.
**İzmir’**deki konser ve gösteride “Ziya Aziza” diye birinin adı geçiyor. Acaba onlardan mı ?
Efendiler, Mısırdan “zilli semazen” ithal edip flütlü konçertolu Mevlânâ anma toplantısı düzenleyen cici beyler... Ne kadar ayrı ve anlamsız diller konuşan insanlarsınız... Şu mubarek ülkeyi kimsenin kimseyi anlamadığı “Bâbil kulesine” çevirdiniz. Yakında tüm şehirlerimiz “Sodom Gomore” olacak. Rabbim şu yeryüzünü ikiye ayırsa da siz uzaya doğru yola devam etseniz. Biz rahat etsek...