İş Yerine Oturuyor

**galata_mevlevihanesi_1.jpg**  Resim: Galata Mevlevîhânesi, İstanbul Sema Grubu, 80'li yıllar.

İstanbul’un beş Mevlevihâne’sinden üçü kapılarını açtı, kaldı iki Mevlevîhane... Açılanlar sırası ile Galata Mevlevîhânesi, Üsküdar  Mevlevîhânesi, Yenikapı Mevlevîhânesi... Geriye kalan iki Mevlevîhane de Kasımpaşa ve Bahariye...

Galata ve Üsküdar Mevlevîhaneleri bundan otuz yıl önce, Yenikapı Mevlevîhânesi ise geçen hafta hayata yeni baştan girdi. Galata, Kültür Bakanlığı Divan Edebiyatı Müzesi adı ile açılmıştı. Üsküdar Vakıflar Bölge müdürlüğünün idare binası oldu. Yenikapı’nın  ise şu anda ne olacağı meçhul. Müze diyorlar... Göreceğiz.

Â

Türkiye’nin bütün Mevlevîhâneleri ve diğer dergâhları 13 aralık 1925 tarihinde çıkarılan bir “inkilap” kanunu ile kapatılmıştı. Devlet bu kanunla yeni laik düzenini kurmada çok önemli, bir adım atıyor ve bu düzene uymayan “Tekke” kurumunu her türlü ayrıntıları ile  tüm vatan sathında ortadan kaldırıyordu.

Â

Galata Mevlevîhânesi, devrin **Kültür bakanı Rıfkı Danışman’**ın pek çok seçkin kişiye gönderdiği 27 aralık 1975 tarihli bir davetiye ile kapılarını açmıştı. Böylece laik devlet 1925 tarihli kanundan tam elli yıl on dört sonra eski devrin çok önemli bir **Tekke’**sini yeni bir isimle tekrar gündeme sokuyordu.

Â

Pazar günü yapılan açılış bundan otuz yıl sonradır. Böylece seksen yıl aradan sonra Bin yıllık Anadolu tasavvuf yaşamının iki önemli kuruluşu, içinde bulundukları yeni Türk devletine kendilerini tanıtarak, siyasi ve sosyal engelleri aşarak yeni, modern ve çağdaş bir yaşama ilk adımlarını atmış oluyorlar. Rabbim bundan sonrasını hayra tebdil buyursun.

Â

İstanbul’da şimdi onarım sırası bekleyen iki Mevlevîhane’nin yerinde yeller esiyor. Buraları boş arsadır. Kasımpaşa Mevlevîhanesi bu ismi taşıyan semtte bir yamacın başındaydı. Büyük ve sevimsiz bir binaydı. Semâhânesi, dede hücreleri ve harem dairesi duruyordu. Her yıl biraz daha yıkılarak on yıl kadar önce yerle bir oldu. Elimizde resimleri kaldı.

Â

Kasımpaşa Mevlevîhânesini 1925’in aralık ayında buradaki Güreş kulübüne vermişler. Kulüp derhal binaya el koyarak Semâhâneye güreş minderlerini sermiş ve antramanlara başlamış. Birkaç hafta sonra 1926 yılı yılbaşı gelmiş, Kulüp yılbaşı gecesi için bir balo düzenlemiş. Bina’nın başka uygun yeri yok, balo Semâhânede yapılacak Akşamdan hazırlıklar tamamlanmış, o devirde “cazbant” adını taşıyan orkestra salona girmiş çıkıp “Mutrıb” yerine oturmuş. Başka oturacak yer yok.İcrai ahenk başlamış, aşağıda Semâhânede ise süslü hanımlar ve yakışıklı beyler dansa kalkmışlar, artık Çarliston mu oynadılar ? tango mu ? belli değil. Acaba diyorum o gecede birkaç eski semazen – Ne oluyor, diye kapıdan baksaydı, yürekleri burkulur muydu, yoksa – Bu da bir tecelli, diyerek –Allah, nidasıyla kendilerini Semâhâne’nin ortasına atarak Çarliston ile Sema arası bir şekil yaparlar mıydı ?  İnkilabın gereği...

Â

Eyyüb Bahariye Mevlevîhânesinin semâhâne ve harem kısmı yıllar önce yanmış, geriye küçük bir mesçit, bir de ahşap, tek katlı bir ev kalmıştı. O evde “Udî Şerife Hanım” isimli emekli bir öğretmen oturur, müzik dersleri verirdi, rahmetli neyzen Aka Gündüz ilk musiki derslerini ondan almış daha sonra **Gavsi Baykara’**ya gitmişti.

Â

İki Mevlevîhâne daha onarırsak İstanbul kurtulacak. İş yerine oturuyor... Bu nesil **semâ'**ları ve binaları ortaya çıkardı, gelecek nesiller de bunların içine koyacak “Mevlevî” yetiştirirler iş biter.

Haydi hayırlısı, bizden bu kadar