Sahura doğru **TRT 1’de Ahmet Hatiboğu’**nun korosu vardı, Aynı saatte TRT 2’ de de Hatiboğlu’nun korosu vardı...
TRT 1’ deki program dayanılmaz bir hal alınca TRT 2âyi zapladım yine karşıma sayın Hatiboğlu korosu ve bu defa ortada fırıldak gibi dönen yedi semazen çıktı... Hay ceddine rahmet... Türkiye TV'leri Hatiboğlu işgalinde... Sayın Hatiboğlu meydan muharebesine çıkmışÂ  general edasıyla koroları yönetiyor....
Sadece yönetmekle kalmıyor, tüm programlar kendi eserlerinden oluşuyor. Tüm programlar sadece **Ahmet Hatiboğlu’**nun eserlerinden oluşmuyor, bu eserler ayrıca Ahmet Hatiboğu tarafından yeni baştan besteleniyor.... Birkaç yüzyıl öncesinden bizlere kalmış eserler dahi Hatiboğlu’nın isveç cimnastiği misali durmaksızın sallanan kollarında yeni bir görünüm kazanıyor... Acaba bu tavır çağdaş denen görünümler listesinden mi zuhur ediyor...? Evvel yoğidi yeni mi çıktı ?
Son zamanların müziğinde “remiks” denen bir şey var. Eski parçaları hızlı veya başka biçimde yeniden çalma....Acaba Hatiboğlu bunu, ulusun yıllardır okuyup durduğu, sevip beğendiği, ruhunun kenarına koyduğu tanınmış parçalara da mı uyguluyor ? Sadece uygulamakla kalmıyor o parçaları baştan sona değiştiriyor, üslub farkı desen değil, yorum desen değil, yenileme desen değil, remiks desen hiç değil...
Bu nedir ? Allah aşkına...
TRT I’deki programda sayın Hatiboğlu yıllarca sofu Tekkelerinde okuduğumuz ünlü “**sâlat-ı Kemâliyye"**yi, sıra vardiya dizilmiş saçı başı dağınık süslü hanımlara, dik duruşlu yakışıklı beylere okuttu... Ama ne okuttu... En az Itrî’nin tekbiri kadar muazzam ve muhteşem ancak onun kadar tanınmamış, o saltanatlı “Sâlat-ı Kemâliyye” yi bahriye çifte-tellisine çevirdi. Ekran başında neredeyse zil takıp “kadifeden kesesi mutfaktan gelir sesi" diye şıkırdım göbek atasım geldi...
Dinlemeceyi sona getiremeden zap’ı basınca bu sefer Semazenli Koro çıktı karşıma... Yine aynı tempo, koro Mevlevîlerin dört yüz yıllık Pençügâh “beste-i kadim” inin üçüncü selam sonunu icra ediyor. Ortada semâzenler dönüyor, aralıktan gördüm sayın Hatiboğlu Koro’yu yine isveç cimnastiği ile yönetiyor...Ara sıra iki ayağı üzerinde zıplıyor, havalanıp sonra tekrar yeryeryüzüne düşüyor... Boşluğa yumruk atıyor, podyomu tekmeliyor. Bir trapezci edasıyla kendince koro’ya yön veriyor... Sazendeler O'na baksın, bakmasın dakikalarca çırpınıp duruyor.
Bu Hatiboğlu’na ne oldu ? Aldı başını gidiyor... Biz bir zaman beraberdik, altmışlı yılların sonu, yetmişli yılların başına kadar Konya Mevlânâ ihtifallerinde buluşurduk. Mutrıbta ben kudüm, Hatiboğlu tanbur çalardı. Usûl bittiğinde ve cümle **esatiz-i nâmdar Åahin oteli'**ne döndüğünde, geceleri **Åahin oteli'**nin büyük salonu gün ağarana kadar ney ve tanbur sesleri ile dolardı. Yatan yatar, yatmayan kendi zevkine göre muhabbete katılırdı. Hatiboğlu o meclislerde tanburu ile “Durak” okur herkesi mestederdi. Ãok güzel “durak” okurdu. Tekke musikisinin bu pek tumturaklı parçalarını ondan iyi icra eden yoktu...
Aradan yıllar geçti. Yasaklamalar hafiflediğinde **Hatiboğlu Ankara radyosu'**nda ilk **ilahi korosu'**nu kurdu. TRT Yönetim kurulundaki Adnan Saygun korkusuna, koroya “Tekke, ilahi” falan diyemedi “Tasavvuf Müziği” dedi. Böyle bir müzik türünü o güne kadar işitmemiştik. O yıllarda kimsenin bilmediği ve Tekkeleri kapayan 677 sayılı inkilap kanununun şiddetinden adını anmadığı bu müziğe, biz kendi aramızda, etrafa bakındıktan sonra gizlice “**ilahiler”**derdik.
Hatiboğlu’nun korku bel’ası bulduğu “Tasavvuf Müziği” cümlesi tuttu. Ama şimdi bu ne ? Olay kökünden kopmuş, boşlukta yuvarlanıyor... Bir süre sonra aslı unutulacak, Hele bir Mevlevî ayinini “şef’in sopası" ile yönetmek ,işte bu hiç yakışmadı sayın **Hatiboğlu... Bu hâl zât-ı âlileri'**nin Konya ihtifal geçmişine ihanettir. Bir âşık musikisi olan **"Mevlevî musikisi"**nin temel kavramlarına ağır bir bühtandır. Bu konuya gönül bağlamış pek çok insana doğrudan hakarettir.
Yedi yüz yıldan bu yana mezarlarında sıra dağlar gibi yatan Mevlevî dedeleri “evliyaullah bad el mevt tasarruf sahibidir” ilkesi mucibince seslerini çıkarsalar yeridir.
Eğer çıkarmıyorlarsa onlar da “Mevlevîlikten” vaz geçsinler, eskilerin nöbeti bitsin, yenilere sıra gelsin, dünya tarihinin bu sayfası artık kapansın gitsin**.**Â