Hayır efendim ! Türkiye tarih yazarlığını senden öğrenmedi. Senden önce Reşat Ekrem Koçu ve Feridun Fazıl Tülbentçi vardı. Onlardan önce de Ahmet Refik Altınay... İsmail Hami Danışmend... Daha pek çokları vardı... Hepsi rahmetli oldular... Kız demiş ki anasına -Hadi ana öğünelim... Ana - dur kızım demiş, bizi bilenler ölsün, öğle öğünürüz... Biz daha ölmedik o saygıdeğer eskilerin bıraktıkları eserlerin, serin gölgesinde yaşıyoruz...
Çıkmış "Türkiye tarih yazarlığını benden öğrendi" diyor.... Destur, adama gülerler. Türkiye'de Tarih benim sayemde moda oldu diyor... Kardeş sen kimsin ?... Senin yaptığın tarihçiliği ben kırk beş yıl önce Yokuşta, Vakit yurdunda çalışırken, yandaki odada takvim düzenleyen çocuklar yapardı... Köpeksiz köy bulup değneksiz gezmek işte buna derler... Sen biraz güzelleşsene...
Murat Bardakçı İlhan Bardakçı'nın oğludur. İlhan Bardakçı ünlü **Çorum valisi Cemal Bardakçı'**nın oğludur, Dede Devlete hizmet etti, Baba, Bab-ı âli'ye, bu da şimdiki heyeti umumiye'ye hizmet ediyor... Ben tarih yazarıyım diyor... Tarifeyi bilirim iyi yemek yaparım diyor... her eline tarife geçiren iyi yemek yapsa dünya yemekçi dolardı.
Şükür Tanrı'ya ki Ref'i Cevat Ulunay ve **Reşat Ekrem Koçu'**yu anmışsın. Biri beni mesleğe sokan adamdı, diğeri ana kaynaklarımdan biriydi... Dur sana ikisini de anlatayım:
Ref'i Cevat Türk ve Dünya ölçüsünde en fazla okuyucu kazanmış ender bir köşe yazarıydı. Yazıya Bir ömür harcamış, birkaç nesil görmüş, bir imparatorluğun dağılıp yerine bir ulus devletinin kurulduğuna tanık olmuş, Doğu ve Batı kültürleri arasında edindiği tüm deneyim, bilgi, görüş ve tesbit yükünü mesleğinin zirvesine taşımıştı. Milliyet'in 120 bin sattığı yıllarda günde en az kırk bin kişi Ulunay'ı okurdu. Tarih görmüş ve yazdığı olayların çoğunu yaşamış bir yazar olduğu için güncel yazıları ister istemez tarih'e sarkardı. O, döneminde Tarih yazarlığının en önde geleniydi. Günün çarpıcı konularının geçmişteki kökenlerini ondan iyi yakalayan yoktu. Gücü buradan geliyordu. İnanmış bir Müslüman ve ileri bir Osmanlıydı. Ancak siyasette yanlış ata oynadığı için zorunlu biçimde uzun süre **Türkiye'**nin uzağında kalmış zor bir hayat yaşamıştı.
Reşat Ekrem Koçu ise hiçbir siyasî duruşu olmayan özellikle büyük bir tarih yazarıydı. Yazıp bıraktığı eserlerden pek çok tarihçi ve tarih yazarı yetişti. Günü geçmişe bağlamanın Ulunay'ı da sollayan ulaşılmaz teorisini kurmuştur. İçinde yaşadığı zamanı bir radar ekranı gibi izler, geçmişte, güncelde hatta gelecekteki olayları bilirdi. Derin bir gazeteci sezgisiyle parmak bastığı konuları her kesin anlayacağı biçimde yazmak ona mahsustu. Bir zaman Türkiye'ye hırpani, kılıklı genç turistler geldi. Onlara "Hippy" denirdi. Koçu bunları ele aldı ve iki yüz yıl önce İstanbul şehrinde yaşamış benzerlerini buldu. O zamankiler "malta çakşırı" denen kısa, dar bir şort giyerlermiş, ayrılmaz ressamı rahmetli Sabiha Bozcalı'ya bir resim yaptırdı. Resimde "malta çakşırlı" bir İstanbul sergerdesi ile dar kot pantalonlu bir "hippy" yan yana duruyordu. Ben "güncel"i çözmeye yaramayan tarih bilgisinin değersiz boş hikayeler olduğunu ondan öğrendim. Tarih yazarlığına sonradan yazı yazmak ve okutmak bilmeyen "bilimseller" girdiği için insanlar tarihten nefret ettiler.
Tarih toplumların "bilinçaltı" dır. Toplumsal yaşamsal davranışların kökenlerini ve olayların periyodik ritmini araştırmaya yarar. Olayların kökenlerini ve periyodik ritmini kavrayan kişi, günü anlar, geleceğe dair ipuçları kazanır. Tarih yazarın laboratuvarıdır. Toplumda neler olduğunu yazar, geçmiş olayların ışığında inceler. Ancak geçmiş olaylar bazen sadece referanstır. Günü anlamanın değerli bir aracıdır. Genelde yaşanan her olayın yüzlerce yıl öncesine dayanan kökleri vardır. Eski olaylar sağlam yöntemlerle aydınlatılmadıkça toplum "belleksiz" kalır. Yöneticiler yönetmede çaresizliğe düşer.
Tarihçi arşivlere, kütüphanelere dalar tarih malzemesi getirir, tarih yazarı ise o yoğun bilginin içinde insanların yaşadıkları sorunları çözmelerine yarayacak noktalar bulup çıkarır, Sen tarih yazarı olarak bu güne kadar Padişahların kudret macunlarından başka hangi can alıcı noktayı bulup çıkardın sayın Bardakçı...tarih yazarı dahi değil paparazzi tarihçisin, yâni tarih magazin. "eğlendirmek zorundayım" diyorsun. Eskiler hem eğlendirir hem insanı bilgiye boğardı. Seninki "apışarası" tarihçiliği .