Fransız edebiyatı son zamanda yüz elli yıl hep sosyal yaralardan bahsetmiş... Fransız yazarları bu dönemde ülkedeki eşitsizlikleri, insanların çektikleri çileleri, gelişen şartlarda halkın uyumsuz davranışlarını, egemen sınıfların vurdumduymazlıklarını. o sınıfların halkın nasıl sırtına bindiklerini anlatmış... Bu dönemin edebiyatçıları edebiyattan çok ülkenin ızdırabını dile getirmişler. Fena da olmamış, ama ne yazık ki o dönemde "yazarlık" güme gitmiş... Aradan sıyrılıp çıkanlar da olmuş, o zaman da onların yazarlığı öne geçerek işledikleri sosyal konular gölgelenmiş... Uzun zaman bir itiş kakış yaşanmış
Sizce Victor Hugo'nun "sefiller" romanı roman mıdır ? sosyal konu mudur ? elbette sosyal konudur ama onu öylece tanımaya niyetli olmayan ve sınıfsal çıkarlarına aykırı görenler, adamı "romancı" yapıp çıkarmışlar... Ne demiş bu adam ? onu soran yok... O zamanda Paris'in her yanını sarıp kilisenin çan kulelerine kadar tırmanan "sefiller" e baktıkça adamın içi yanıyor, kimse aldırmamış... "Bravo ne güzel roman yazmışsın" demişler.
Ben uzun zamandır bu konuyu düşünüp dururum. Son zamanlarda millet siyasete daldı, yazarlık nereye gitti ? Hani bizim Hüseyin Rahmi, Reşat Nuri gibi yazarlarımız, ne oldular ? nereye gittiler. Her eline kalem alan ya hükümete çatıyor ya koca koca fikirler üreterek dünya siyasetine parmak atıyor... Ben de yaptım bunu, bana dostlar durmaksızın kültür yaz... hatıralarını yaz dediler, ben ise hep terslikleri, çarpıklıkları konu edindim... Onlara hep bir hikaye anlattım : Vaktiyle Hindistan'da Mahatma Gandi İngilizlere karşı ölümcül bir siyasi mücadele verirken şair Rabindranaht Tagor'a haber yollamış, demiş ki : "Hindistan ateşler içinde, şair rebabını bıraksın da yanımıza gelsin, önce vatanı kurtaralım sonra hep beraber saz çalarız..." Ben bu sözü şiar edinmiş ve Türkiye çepeçevre yanarken Mevlânâ'dan şiirler okumayı ikinci plana atmıştım... Yanılmışım...
Orhan Pamuğ'un Stokholm'deki Nobel konuşması beni uyandırdı. Beni uyandırdığı gibi bütün ülke yazarlarını da uyandırmalıdır. Hâlâ Nazlı Ilıcak gazetesinde "Babasının bavulu..." diye adamla alay ediyor... Kadın; sen siyaset yazdın da bu güne kadar neyi kurtardın ? Bırak siyasiler çöplüklerinde eşinip dursun, biz yazarlar kendi işimize baksak olmaz mı ?
Orhan Pamuk bu konuşma ile ülkedeki yazarlara ve yazarlık mesleğine hizmet etmiştir. Bir örnek gerekirse bu sayfada görüşlerine yer verdiğimiz Lübnanlı siyaset bilimci ve yazar Yusuf Askar'ı göz önüne almalı... Adamın söylediklerini o ülkede aşağı yukarı herkes biliyor ama kimse söyleyemiyor, gazeteye yazmaya kalksa hiçbir yayıncı o sözleri cesaret edip yayınlayamıyor... Yazar, yayıncı bulamadıkça denizin yolunu kaybetmiş martı kuşuna dönüyor... Siyasetçi yazarları yıldırdı... Zavallıları ana karnında zehirleyip yok ediyorlar... Ne yapsınlar ?
En iyisi bir çare bulup yazarlığa geri dönsünler... Yazarlık iyidir. Ancak bir konu daha var: okunmayan adam yazar olmaz... Yazarlığın ilk şartı okuyucu sayısını çoğaltmaktır... "Kendi yazar, kendi okur" yazarlığın da artık sonu gelmeli... Türkiye'de yazar bolluğu var... Bu ülkede yazar sayısı kadar okuyucu yok... Okuyucudan çok yazar var... Yazar korozyonu, yazarlık erozyonu... Herkes yazıyor, kimse okumuyor... Okunmayan yazarlar pazarı. Neden yazarlar ? bilmem. Kitap alan da okumuyor... Rafa dizip uzaktan bakıyorlar...
On altıncı yüzyılın büyük Şairi "Fuzûlî" nin döneminde **Irak'**ta o kadar çok şair türemiş ki hazret "ben burada fazla gelirim... "diye adını "Fuzûlî" koymuş... Yani türkçesi "gereksiz" Ama yine de onca trişkadan şairi sollayıp adını bu güne kadar duyurabildiğine göre pek de haklı sayılmaz., Şu sözü, Tanrı aşkına kim söyleyebilir: ?
" Ger derse ki Fuzûlî güzellerde vefa var
Aldanma ki şair sözü elbette yalandır..."
Orhan Pamuk yalnız Türkiye değil, Dünya yazarlarına da ders verdi... Artık gerisini düşünsünler... Bush'la mı uğraşalım ? yoksa deli pazarını terkedip edebiyata mı dönelim ?