9o yıl önceydi... Dünya ikiye ayrılmıştı. Birileri medeni olduğunu söylüyor, diğerlerinin üzerine atılıyordu. Kavga kayıkçı kavgasıydı. Dünyayı paylaşma düzeniydi... Cepheler açıldı, siperler kazıldı, Ülkenin biri dünyanın öbür ucuna ulaşmış asker topluyor getirip yolun yarısında savaştırıyordu. Diğeri ele geçirdiği yabancı ülkelerden silahlı adamlar devşiriyor "anavatan" laflarıyla kendi kahrolası sınıflarının yararına onların canlarını alıyordu. Bir acaip düzen ortalığı sarmıştı. Ordular, kumandanlar, politika adamları her gün yeni laflar bulup yeryüzü yuvarlağını kan batağına çevirmek için yarış ediyorlardı. Ölüm çukurunda nice dal gibi delikanlılar, nazlı gelinler körpe fidanlar, gözü yaşlı nineler, derin bakışlı dedeler yok olup gidiyordu...Buna dünya, bu olaya kader deniyordu
Bu hengamenin içinde mert , dürüst, arslan gibi bir Asya'lı, Akdeniz'in şeytan çanağında namusunu koruma yoluna düşmüştü. O Türk askeriydi... O Yüce bir ulusun neferiydi. Yüzlerce yıldır savaşıyordu, üzerine gelen kara suratlıları temiz vatanının bağrında çökertmek için savaşıyordu. O Mehmet'ti. Mehmet'in kanı Avrupa içlerinden Kafkas dağlarına kadar kürre-i arzı suladı. Mehmet Galiçya'da savaştı, Mehmet Allahüekber dağlarında savaştı... Mehmet Çanakkale'de, Kanal'da, Yemen'de Filistin'de savaştı. Ulusun namusunu koruma uğruna her aileden yüzlerce insan Mehmet'lere karıştı.
Mehmet, öncesini de hesaplarsan iki buçuk asırlık bir saldırıyı Anadolu'nun bağrında, Sakarya nehrinde durdurdu. Geleni toprağından çıkardı, denize sürdü. Sakarya nehri günlerce kıpkırmızı aktı. Esatir'den kalma bu nehir Türkün öz vatanında **Mehmed'**e kan kardeş oldu.
İnsanlık ilkeleri doğrultusunda dünyanın öbür ucuna gitti Mehmet. Kore'de Kunuri'de çekik gözlü insanların yaşadığı uzak toprakları kendi toprağı bildi. Hak, Hukuk, adalet, mertlik, insanlık için savaştı. Hiçbir ulusun askerine benzemedi. Yan yana çarpıştığı başka ülkelerin orduları düşmana gizlice silah satarken Mehmet bu pisliklerin hiçbirine bulaşmadı. Ölüm pazarları kurup Savaştan para kazananlara kendisini alıştırmadı. Kore savaşının mertlik dışı işlerine hiç kulak asmadı, dönüp bakmadı bile... Mehmet işini yaptı. Vicdanının verdiği görevi yerine getirdi. Atalarından kalma Alp Eren ruhundan asla sapmadı. Hiçbir alçağa ödün vermedi.
1900'lerin başında altı gemilik bir düşman filosu Ege Denizindeki Anadolu adalarını birer birer kafese koyarken İstanbulda "fitne yanımıza sokuldu" demişlerdi. Bu fitne yarım yüzyıl sonra denizin öbür ucunda Kıbrıs'ı da sardığında Mehmet'e iş düştü... Doğu'da Batı'da ortalığı yüzsüz siyasiler kapladığı için Mehmet şimdilik kenarda bekliyor... Döktüğü tertemiz kanın diyetini karanlık pazarlık masalarına yatıracaklarından hiç kuşku yok...Olsun. O kendini biliyor.
Mehmed'im işte şimdi yine 90 yıldan sonra Lübnan'da,Filistin'de... Aynı yerden devam. Şimşek bakışlı, yüksek ruhlu, asil **Mehmed'**im, kötüye düşman, iyiye dost, alçağa azap, doğruya ümit, yüce Mehmed'im O bir insanlık ordusu, kimsenin vatanında, toprağında gözü yok. Atalarının aydınlık dünyasında yaşıyor. Gittiği her yer aydınlanır, şenlenir. Ona verilen her görev anında vicdanında yankısını bulur...
Yahudiler "dünya vatanımızdır" demişlerdi. Hayır ! dünya kimsenin değildir. Dünya insan gibi yaşayanların vatanıdır. Mehmet asırlardır insan gibi yaşadı, yine yaşayacak. Mehmed'in vatanı, "insan gibi yaşadığı" için gittiği her yerdir.