Hoca' nın Özbekler Tekkesinden arkadaşı avukat Şükrü bey öleli yirmi yıl olmuş... Gak...Gak...Ihı...ıhı... Hanımı Birsen hanım Ustaya telefon ederek :”bu yıl anma yapalım” dedi. Usta razı oldu. Pazar günü Kia'ya dolarak İstanbul'a gittiler. Gak.Guk. Arabayı her zamanki gibi Metin dede kullandı. Arkada üç kişi: Doktor Aptullah, Neyzen Edirneli İbrahim. Neyzen adayı Bilecikli Yekta... Gaak.Gaak. Biz de Faziletle kervana katıldık. Metin dede evde akşamdan üçgen börek yaptı “sabah pişiririz” diye fırına attı. Sabah geldi, bir de kek getirdi. Gak. Guk...Keki yakmış. Hoca dedi ki : -Bu kek yanmış... Metin dede hemen itiraz etti: -Sana öyle geliyor, çukulatası kızarmış. Usta ses etmedi. Gaark.Gurtuk...takır,gatır (Rezalet daha gripten kurtulamadı o yüzden acaip sesler çıkarıyor) Yola koyuldular... Bir saat sonra bir yerde durdular...Gaaark. Yaygılar yayıldı, kamp kuruldu. Çantalar, termoslar açıldı... Kekler, börekler, meyva suları, çaylar kahveler çıktı... Bir saat kadar kaldılar orada... Gak. Guk... Hava rüzgarlı, kampta herşey uçuyor...Tekrar yola çıkarken Hoca yakınlarda dolaşan bir sürü karganın arasında bizi farketti: -Bak, Fazilet önden gidiyor...rezalet de arkasında...dedi... Yanıldı... Çünkü önden giden bendim... Gaaak. Guuuk. Adam artık beni farketmiyor, gözleri yine katarak mı oldu nedir ? Fazilet kanadımı çekti... -Hoca'dan söz açarken “adam” diye terbiyesizlik etme. O senin yaratıcın, Adını söyle... dedi. Haklıydı Fazilet... Gaaark, Zaten o hep haklı çıkar... en büyük suçu da budur. Guk. Guk. Gurek (Yutkunma sesi) Araba İstanbul'a girerken Hoca Merdivenköyü Şahkulu dergahının önünde bir kalabalık gördü. Gaark. Guuurk... “ gelmişler” dedi. Sonra başını camdan dışarı çevirerek. “Gitmicem oraya” dedi... Gark. Gurk. Guuuuk. Sola dönerek Göztepe tarafına yöneldiler... Tam “Gözcü babadan” geçiyorlardı ki Usta dayanamadı... “Hilmi Dede baba çağırıyor hadi gidelim” dedi. Gark Gurk. Arabayı parkedip Gözcü baba mezarlığına girdiler. Biz de Faziletle selvilerin üzerindeki yerimizi aldık. Fazilet'in yüzü asık...gagası düşük. Sanırım mezarlık ziyaretinin gereklerini yerine getiremeyeceğimden korkuyor...Ukala, sanki herşeyi o biliyor...Gark. Gurk. Hocaya dikkat ettim, birşeyler mırıldandığını farkettim Fazilet'e sordum: - Mezarını ziyarete gittikleri geçen yüzyılın değerli Bektaşi şeyhi Hilmi Dede Babanın “Zümre-i Nâcileriz bende olup Haydere” sözcükleri ile başlayan hicaz “nefesini” içinden okuyor dedi... Vay canına... bu Fazilet Karga'nın bilmediği yok... Şeyhin yolundan gidenlerin bile unuttuğu şeyleri bu aptal Karga nereden biliyor... ? Aman duymasınlar. Kargaların yanında itibarları düşecek... Gaaak. Guuuk. Aguuu. Aguuu (Hayret sesi) Gözcü Baba'dan çıktıklarında Hoca yine heyecanlandı: “Hadi Şahkulku'nu da ziyaret edelim” dedi. Gittiler... Kalabalığın arasına karıştılar... Meydan odasına girdiler,bir yer bulup oturdular. Sazlar çalınıyor, göğüsler dövülüyor, kafalar sallanıyor. Biraz çalgıyı dinlediler. Bir aralık verildiğinde Hoca “hadi gidiyoruz” dedi. Kapıda Hocayı tanımayan bir görevli “amca aşkı yarıda kestin” dedi. Hoca ona “sen devam et...” dedi. Gaaak. Guuuk. Tısss. Hey'etin İstanbul'da ikinci durağı Hoca'nın Süheyl bey grubundan elli yıllık arkadaşı Ülker Hanım'ın eviydi... Orada da pastalar kekler... saat altı buçukta Avukat Şükrü bey'in evine vardılar. Hemen sofraya buyur edildiler... Bu defa düğün çorbası, peşamelli tavuk, yoğurtlu bakla... sakızlı muhallebi... Bize bir şey yok... Gaaaaak. Guk. Anma, anılma dualar, ilahiler. Neyler, kudümler, tef, zil... Gark gurk... Saat on'a kadar... Sapancaya döndüklerinde gün sona ermişti,. Biz yine gece yarısı karanlıkta konacak yer aramaya başladık. Fazilet bayağı yoruldu...Uçarken sordum: -O toplantıda kimler vardı ? -Otuzbeş yıl önce ölen Hocanın Şeyhi Necmeddin efendinin büyük kızı, iki oğlu, iki torunu... -İsimlerini biliyormusun ? -Hocaya sordum “artık unuttum...” dedi. Gaaaark, guuurk, ıhın, ıhı... takırrr.tısss.
-
Kategoriler
-
Fotoğraf
-
Arşivler
- Mayıs 2012 (4)
- Nisan 2012 (2)
- Mart 2012 (1)
- Şubat 2012 (7)
- Ocak 2012 (7)
- Aralık 2011 (21)
- Kasım 2011 (12)
- Ekim 2011 (23)
- Eylül 2011 (12)
- Ağustos 2011 (8)
- Temmuz 2011 (10)
- Haziran 2011 (13)
- Mayıs 2011 (16)
- Nisan 2011 (24)
- Mart 2011 (17)
- Şubat 2011 (9)
- Ocak 2011 (26)
- Aralık 2010 (14)
- Kasım 2010 (6)
- Ekim 2010 (2)
- Eylül 2010 (18)
- Ağustos 2010 (18)
- Temmuz 2010 (17)
- Haziran 2010 (5)
- Nisan 2010 (2)
- Mart 2010 (18)
- Şubat 2010 (27)
- Ocak 2010 (15)
- Aralık 2009 (23)
- Kasım 2009 (32)
- Ekim 2009 (20)
- Eylül 2009 (27)
- Ağustos 2009 (15)
- Temmuz 2009 (16)
- Haziran 2009 (6)
- Mayıs 2009 (3)
- Nisan 2009 (12)
- Mart 2009 (25)
- Şubat 2009 (5)
- Ocak 2009 (10)
- Aralık 2008 (27)
- Kasım 2008 (37)
- Ekim 2008 (17)
- Eylül 2008 (11)
- Ağustos 2008 (1)
- Haziran 2008 (6)
- Mayıs 2008 (14)
- Nisan 2008 (13)
- Mart 2008 (35)
- Şubat 2008 (7)
- Ocak 2008 (15)
- Aralık 2007 (13)
- Kasım 2007 (25)
- Ekim 2007 (21)
- Eylül 2007 (8)
- Ağustos 2007 (3)
- Mart 2007 (1)
- Şubat 2007 (5)
- Ocak 2007 (15)
- Aralık 2006 (28)
- Kasım 2006 (33)
- Ekim 2006 (18)
- Eylül 2006 (17)
- Temmuz 2006 (3)
- Haziran 2006 (1)
- Mayıs 2006 (1)
- Nisan 2006 (2)
- Mart 2006 (2)
- Şubat 2006 (1)
- Ocak 2006 (2)
- Aralık 2005 (5)
- Mayıs 2005 (2)
- Mart 2005 (1)
- Şubat 2005 (1)
- Aralık 2004 (3)
- Kasım 2004 (4)
- Ekim 2004 (1)
- Temmuz 2004 (4)
- Haziran 2004 (1)
- Şubat 2004 (1)
- Ocak 2004 (1)
- Ekim 2003 (8)
- Ağustos 2003 (1)
- Temmuz 2003 (2)
- Haziran 2003 (2)
- Mayıs 2003 (2)
- Nisan 2003 (2)
- Mart 2003 (6)
- Şubat 2003 (1)