Usta Pazar günü Sapanca'daki evinde “şebi arus” yaptı... Gak.Guk. Evde toplantı kalabalıktı. Otuzbeş kişi geldi. Çoğu üniversiteli gençler. Usta bu toplantıya günledir hazırlanıyor. Üç buçuk kilo koyun eti, bir o kadar pirinç, fıstık üzüm, havuç, soğan, sana yağı...Herşey hazırlandı. Cuma akşamından ev “tekke moduna “girdi. Gak Guk...Takır. Pazar sabahı işe koyuldular... Göynüklü İsmail, Adapazarlı Yekta, Edirneli neyzen İbrahim meydancı seçildiler. Önce meydancılara brifink verildi.... Gak, guk. Herkes yapacağı işi ezberledi. Hoca – Haydi kolay gelsin, Hizmetleriniz makbul olsun, diyerek meydancıları ortaya saldı... Kendi de Metin Dede ile pilava başladı... Önce et soğanla kavrulacak...Ne mümkün. Buzdolabında Donmuş...gak.gak. tısss. Tak. Eti açma işlemleri yarım saatten bazla sürdü... İşte tam o sırada ipin ucu kaçtı. Dede olaya el koydu. Her zamanki gibi “ben bilirimle” donandı ve öne atıldı... Usta geri kaldı. Sonuç o anda belli oldu. Pilavı Dede yapacak... ve tabii yapamayacak... Hoca ses etmedi. Sonucu beklemeye başladı... Dede özbek pilavının yakasına yapıştı, ateşten ininceye kadar bırakmadı... Özbek pilavının tarifini herkes bilir de kimse kıvamını tutturamaz... Gak...Gaaak. Usta dedi ki – pirincin suyu bir kerede konacak... “az geldi biraz daha koyalım” deyince pilavın dengesi bozulur, yörüngesi kaçar, gönyesi yerinden oynar... Dede bu inceliği bilmiyor... ne çare ki öğrenmiyor da... Gaaak.Gruuuuk. (üzüntü sesi) Hocaya bakıyorum, yine ses yok, adamın basireti bağlandı... Tencere de ufak geldi. Servis için zamanlama da kötüydü. Guuuuk. Sonuç fiyasko...Dedenin pilavı falso.Keşke pilavı ben yapsaydım, en kötüsü bundan iyi olurdu. Gaaak.Gaaak. Guk tısss. Sapanca'daki yeni evin ilk toplantısı evlere şenlik, gece yarısına doğru bitti. Hoca dedi ki – Ne yapalım yine pilav yaparız ölmedik ya... Ben pilavdan bir tutam yedim. Fazilet bakmadı bile... ne inat şey... Pilavdan sonra evde neyler çalındı, kudümler bendirler, ziller vuruldu. Gak...Gak... Ben kargayım bir şey anlamam, ama insanlar beğendiler. Gak. Guk. Hoca'nın semazen öğrencileri İstanbul'dan geleceklerdi... gelmediler. Haber bile vermediler... Hoca dedi ki –artık onlardan hayır yok...biz işimize bakalım. Şimdi Anadolu'ya dönmenin zamanıdır. Gak Guk.
-
Kategoriler
-
Fotoğraf
-
Arşivler
- Mayıs 2012 (4)
- Nisan 2012 (2)
- Mart 2012 (1)
- Şubat 2012 (7)
- Ocak 2012 (7)
- Aralık 2011 (21)
- Kasım 2011 (12)
- Ekim 2011 (23)
- Eylül 2011 (12)
- Ağustos 2011 (8)
- Temmuz 2011 (10)
- Haziran 2011 (13)
- Mayıs 2011 (16)
- Nisan 2011 (24)
- Mart 2011 (17)
- Şubat 2011 (9)
- Ocak 2011 (26)
- Aralık 2010 (14)
- Kasım 2010 (6)
- Ekim 2010 (2)
- Eylül 2010 (18)
- Ağustos 2010 (18)
- Temmuz 2010 (17)
- Haziran 2010 (5)
- Nisan 2010 (2)
- Mart 2010 (18)
- Şubat 2010 (27)
- Ocak 2010 (15)
- Aralık 2009 (23)
- Kasım 2009 (32)
- Ekim 2009 (20)
- Eylül 2009 (27)
- Ağustos 2009 (15)
- Temmuz 2009 (16)
- Haziran 2009 (6)
- Mayıs 2009 (3)
- Nisan 2009 (12)
- Mart 2009 (25)
- Şubat 2009 (5)
- Ocak 2009 (10)
- Aralık 2008 (27)
- Kasım 2008 (37)
- Ekim 2008 (17)
- Eylül 2008 (11)
- Ağustos 2008 (1)
- Haziran 2008 (6)
- Mayıs 2008 (14)
- Nisan 2008 (13)
- Mart 2008 (35)
- Şubat 2008 (7)
- Ocak 2008 (15)
- Aralık 2007 (13)
- Kasım 2007 (25)
- Ekim 2007 (21)
- Eylül 2007 (8)
- Ağustos 2007 (3)
- Mart 2007 (1)
- Şubat 2007 (5)
- Ocak 2007 (15)
- Aralık 2006 (28)
- Kasım 2006 (33)
- Ekim 2006 (18)
- Eylül 2006 (17)
- Temmuz 2006 (3)
- Haziran 2006 (1)
- Mayıs 2006 (1)
- Nisan 2006 (2)
- Mart 2006 (2)
- Şubat 2006 (1)
- Ocak 2006 (2)
- Aralık 2005 (5)
- Mayıs 2005 (2)
- Mart 2005 (1)
- Şubat 2005 (1)
- Aralık 2004 (3)
- Kasım 2004 (4)
- Ekim 2004 (1)
- Temmuz 2004 (4)
- Haziran 2004 (1)
- Şubat 2004 (1)
- Ocak 2004 (1)
- Ekim 2003 (8)
- Ağustos 2003 (1)
- Temmuz 2003 (2)
- Haziran 2003 (2)
- Mayıs 2003 (2)
- Nisan 2003 (2)
- Mart 2003 (6)
- Şubat 2003 (1)