Hoca geçen gün Üsküdar'da Çağrı Market'e girdi... Ben de arkadan, Gak...Gak...Gak... Tezgahtar Hacı beni tanımıyor, eline bir süpürge alarak beni dışarı kovalamaya kalktı... Kendimi tanıttım.- Ben öyle her kargaya benzemem, adamın fiyakasını bozarım, sen beni biliyor musun ? ben Hoca'nın kargasıyım, tetikçisi ve hem de ileri karakoluyum... dedim. O zaman ses çıkarmadılar. Bu markette Hoca'yı severler... Gak Gak Gak... Geçen ay Hoca taşınırken, kitap koyması için 180 tane boş karton koliyi Hoca'ya hediye etmişlerdi... Kolileri Cafer taşıdı, hoca da ona “Canavar Sahibini Yedi” kitabını imzalayıp verdi...neyse... gak,gak,gak... işimize bakalım. Hoca Markette sepet sürerken önünde bir baba oğul belirdi... Tam o anda orta yaşlı, gözlüklü zayıf bir kişi baba-oğul'un önlerine çıktı... Çocuk bağıdı – Hocam... hocam nasılsın ? bak sana babamı tanıtayım... Baba-oğul'un karşılaştıkları kişi çocuğun okuldan öğretmeniymiş... Her üçü de bizim Hoca'nın yolunu kesip geçeceği yere durdular... Hoca da durdu bekledi... Öğretmen çocuğun babasına: - kiminle teşerrüf ediyorum, dedi. Adam adını söyledi : - Nur Muhammed... Hoca biraz daha bekledi, baktı yoldan çekilecekleri yok, gruba seslendi – Efendi, biraderler ben Hazreti Ali, buradan geçmek istiyorum... Kenara çekildiler. Hoca geriye bakmadan yürüdü gitti... Gak... Gak... Gak... Hiçbir şey anlamadım. Usta acaba neden kendine Hazreti Ali dedi ? yaşlı adam kendi kendine söyleniyor, yaklaşıp kulak verdim... Gak, Gak, Gak... diyor ki “ Hem utanmadan çulsuza Peygamber efendimizin adını koymuşlar bir de başına “nur” eklemişler...O Muhammed\'se ben de hazreti Ali'yim. Ben altmış senedir İstanbul'da bir Allah kulunun “Muhammed” adını taşıdığına rastlamadım. İslam terbiyesinin en üst düzeyde yaşandığı “makarr-ı saltanat” İstanbul şehrinde, buranın rafine müslümanları edebe aykırı olur diye çocuklarına hiçbir devirde bu mutenâ ismi koymadılar... Düşünebilir misiniz ? adam nursuz pirsiz, uğursuz subutsuz, dolandırıcı sahtekar, hırsız tamahkar, yamuk ruhlu çarpık huylu, yanlış doğmuş eksik kalmış, abus ül vecih perişan biçare... ama Fahri Kainat efendimizin adını kullanıyor.... işte buna gönül dayanmıyor... Bu adamlar müslüman falan da değil, bir acaip taife... Bu zamanın torna çapağı ” Hoca'yı daha fazla dinleyemedim... Gak, Gak, Gak... Kızdım Hoca'ya “sana ne elin Muhammed'inden ! sen kendi Muhammed' ine baksana...” gak... gak... gak... Uçtum gittim. Uzaklaştım oralardan...
-
Kategoriler
-
Fotoğraf
-
Arşivler
- Mayıs 2012 (4)
- Nisan 2012 (2)
- Mart 2012 (1)
- Şubat 2012 (7)
- Ocak 2012 (7)
- Aralık 2011 (21)
- Kasım 2011 (12)
- Ekim 2011 (23)
- Eylül 2011 (12)
- Ağustos 2011 (8)
- Temmuz 2011 (10)
- Haziran 2011 (13)
- Mayıs 2011 (16)
- Nisan 2011 (24)
- Mart 2011 (17)
- Şubat 2011 (9)
- Ocak 2011 (26)
- Aralık 2010 (14)
- Kasım 2010 (6)
- Ekim 2010 (2)
- Eylül 2010 (18)
- Ağustos 2010 (18)
- Temmuz 2010 (17)
- Haziran 2010 (5)
- Nisan 2010 (2)
- Mart 2010 (18)
- Şubat 2010 (27)
- Ocak 2010 (15)
- Aralık 2009 (23)
- Kasım 2009 (32)
- Ekim 2009 (20)
- Eylül 2009 (27)
- Ağustos 2009 (15)
- Temmuz 2009 (16)
- Haziran 2009 (6)
- Mayıs 2009 (3)
- Nisan 2009 (12)
- Mart 2009 (25)
- Şubat 2009 (5)
- Ocak 2009 (10)
- Aralık 2008 (27)
- Kasım 2008 (37)
- Ekim 2008 (17)
- Eylül 2008 (11)
- Ağustos 2008 (1)
- Haziran 2008 (6)
- Mayıs 2008 (14)
- Nisan 2008 (13)
- Mart 2008 (35)
- Şubat 2008 (7)
- Ocak 2008 (15)
- Aralık 2007 (13)
- Kasım 2007 (25)
- Ekim 2007 (21)
- Eylül 2007 (8)
- Ağustos 2007 (3)
- Mart 2007 (1)
- Şubat 2007 (5)
- Ocak 2007 (15)
- Aralık 2006 (28)
- Kasım 2006 (33)
- Ekim 2006 (18)
- Eylül 2006 (17)
- Temmuz 2006 (3)
- Haziran 2006 (1)
- Mayıs 2006 (1)
- Nisan 2006 (2)
- Mart 2006 (2)
- Şubat 2006 (1)
- Ocak 2006 (2)
- Aralık 2005 (5)
- Mayıs 2005 (2)
- Mart 2005 (1)
- Şubat 2005 (1)
- Aralık 2004 (3)
- Kasım 2004 (4)
- Ekim 2004 (1)
- Temmuz 2004 (4)
- Haziran 2004 (1)
- Şubat 2004 (1)
- Ocak 2004 (1)
- Ekim 2003 (8)
- Ağustos 2003 (1)
- Temmuz 2003 (2)
- Haziran 2003 (2)
- Mayıs 2003 (2)
- Nisan 2003 (2)
- Mart 2003 (6)
- Şubat 2003 (1)