Biz hepimiz şarapçıyız

eski_siseler.jpg                                                  Â

Bir şarap firması “İstanbul kadeh kaldırıyor” isimli bir festival düzenlemiş. Şehrin tanınmış restoranlarının katılımı ile düzenlenen bu festivalde şarabın en iyisi ödül kazanacak. Verilen habere göre bu festivalde şarapseverler 6o’a yakın üzüm türünden üretilen şaraplarla tanışmak fırsatı bulacaklar.

Şarapseverleri bir araya getirerek bir şarap kültürü yaratmayı hedeflediği anlaşılan  bu festivalin ilki geçen yıl yapılmış, Festival bu yıl da başarılı bir şekilde sonuçlanırsa gelecek yıllarda da tekrarlanacağından kimsenin kuşkusu olmayacak demektir.

Bir alköl türü olan ve dinimizce kullanımı, üretimi ve satışı yasaklanmış olan Şarab’ın bu ilahî emirlere rağmen İslam ülkelerinde kullanımı, üretimi ve satışı engellenememiştir. Şarabın şiir dilinde “aşk” la bir tutuluşu, bir ölçüde bu konudaki yasağı delmeye bahane sayılmıştır.

Şarap dinen yasak olduğu halde “zillûllahı fil âlem” yanı : “Yaradanın yeryüzündeki gölgesi” lakaplı Osmanlı Padişahları dahi şaraba meyletmişlerdir. Bunlardan IV. Murat bir zaman içkiyi ve sigarayı yasaklamasına rağmen kendisi şaraptan vazgeçmemiştir. Osman’ın sülalesinin son temsilcilerinden sultan Abdülmecit, genç yaşında şaraptan verem olmuş, kurtarılamamış  ve hayata veda etmek zorunda kalmıştır.

Osmanlı devletinin bir İslam devleti olup olmadığının konuşulduğu bir toplantıda, bazı araştırmacıların “şaraptan vergi alıp devlet gelirlerine katması” dolayısı ile bu devleti bir “İslam devleti” saymama eğilimi gösterdiklerini hatırlıyorum.

İçki’nin ve şarabın yasaklandığı, bu yasağa uymayanların şiddetle arandığı bir dönemde bir Bektaşî şeyhi’nin evinin altında bostancılar yeni doldurulmuş şarap fıçılarına rastlamışlar, bostancıbaşı sormuş :

-Bunlar ne ?  Efendi hazretleri cevap vermiş:

-Üzüm suyu…

-Bunlar seneye böyle mi kalacak ?

-Biz üzüm suyu diye doldurduk, Hikmetinden sual olunmaz, bilemeyiz, belki sonradan şarap olur. Â

Padişah IV. Murad’ın, ilan ettiği içki yasağını bizzat izlemek  maksadı ile kıyafet değiştirip saraydan gizlice çıkarak sokakları gezdiği rivayet olunur. Sultan böyle bir zamanda elinde şişesi ile bir sarhoşa rastlar, ince zekalı adam Padişahı tanır, şişeyi arkasına saklar, Sultan yaklaşır:

-Ne var elinde diye sorar, adam sağ ile tuttuğu şişeyi arkasına saklamaya devam ederek Sultana sol  elini  gösterir. Sultan durumu fark eder:

-Sağ elini göster...der. Adam acele ile arkasında el değiştirerek  şişeyi sol eline alır ve sağ elini uzatır. Sultan bu defa sesini yükseltir:

-İki elini de göster… Adam yavaşça geri geri giderek bir duvara yaslanır şişeyi sırtı ile duvar arasına sıkıştırır ve iki elini açarak Sultanın yüzüne bakar. Bir an sessizlikten sonra sultan gürler:

-Bir adım öne at… O zaman hiç bir kurtuluş ümidi kalmayan sarhoş, çaresizlik içinde konuşur:

-Halt etme Murat, şişeyi kırdıracaksın…

Şarabın edebiyat ve şiir dilindeki hoş hikayeleri sürer gider ama şu ana kadar bu ülke genellinde şarab konusunun bir kültür düzeyine ulaştığı görülmemiştir. Suratı şarabın rengine dönmüş Batı insanından bizim nur yüzlü Doğu insanımızın karşılıklı görüntüsü, bu olgunun açık işaretidir. Neye yarar ki bu ülkeyi ve bu insanı “bozmaya” yeminli  nesebi gayri sahih maksatlı karanlık çevreler, şimdi onu “şarapçı” yapacaklar…

İstanbul kadeh kaldırıyor… Hayır ! İstanbul eski kültürüne, eski yaşam biçimine ve asırlarca yerleştirdiği eski asil tavrına sayenizde…baş kaldırıyor. Sizin için biz hepimiz şarapçıyız. Â

Destur... Buyurun, bir kadeh de bizden için.