Yarın Mahşer Gününde

Bu adam kaçık... Bu adam deli... bu adam tehlikeli... Gak...Gak...Guk...Tısss... Salı gecesi sabahın dördünde yazılarını bitirirken birden bir ağlama tutturdu. Altmış yedi yaşındaki ihtiyar on yaşında çocuk gibi salya sümük ağlıyor... Bir gariplik olduğunu hissederek yaklaşayım, dedim... Kızar ya, göze almalı... O sırada Sapanca Çay içi mahallesindeki evin çalışma odasının güney penceresine bakan ceviz ağacının üzerindeydim. Sessizce pencerenin kenarına kondum... Gak...Gak...Gak...Hoca hem sarsıla sarsıla ağlıyor hem de kendi kendine zar zor konuşuyordu, ne dediği pek de anlaşılmıyordu, şu sözleri duyabildim. “Yarın Mahşer kuyusunda yüz binlerce adem kırıntısının dibinden gelecek, cesedi kurumuş ruhumun iki yanağımı öpecek, - Beni milyarla insanın arasında bir sen korudun diyecek, sonra başka yere gidecek, ben arkasından sesleneceğim... duymayacak” Gak...tak. Acaba kimden söz açıyordu ? merak huyumdur ya, dayanamadım – Kim o ? diye var gücümle seslendim. Duydu. Baktı. Beni gördü. – Kim olacak Cumartesi sabahı Felluçe'deki yıkık camide kiralık haydut Graham'ın öldürdüğü yaralı Arap, dedi. Sonra yeniden kaşları çatıldı... eli ile “uzaklaş” işareti yaptı, artık oralarda durulmaz... Hoca yalnız kalmayı yeğlediğinde evren bozulsa yanına sokulamazsın. Dükkanı kapadı mı ağır demir kepenklere stringer füzesi işlemez... Yaaaa...Gaaaak. Guuuuk. Tııııısss. Sus. Durma kaç, uç...ya da yürü, kendini kurtar.Fazilet...