Sen zamanın oğlusun

700 yıl yaşamış Mevlevilik tarihin her çağında kendini yenilemiştir. Başka türlü ayakta kalamazdı. Bu, eşyanın tabiyatına aykırıdır. Büyük **Mevlana’**nın dünyaya bıraktığı kültür mirasına terstir. Mevlana insanlara “dün söylediğim dün’le gitti bu gün yeni şeyler söylemek lazım” diyerek ulu bir söz bıraktı ve ilave etti “Sen zamanın  oğlusun"

Zamanın oğlu olmak güzel şey, insan yaşadığı devrin insanıdır.  Geçmiş hayal, gelecek belirsizdir. Tasavvuf “anı vahit” diyor. Her şey bir an. Koca bir ömür kalbin tek bir darbesi gibi… ne var ki zamanlar akıp gidiyor, insanın da akıp gitmemesi için bir tutunacak yere ihtiyacı var… Bu koca şeytan deryasında tutunacak yer nerede ?.

“Anı vahit” işte o tutunduğun andır. Bazıları buna “Mevlevilik” demişler. Bu düzen bu yüzden asırlarca yaşamış. İnsanlara ruh vermiş nefes vermiş, can vermiş. Tutunacak dal olmuş. Dergahlar kurulmuş Macar ovalarından Arap çöllerine kadar. Sağlam bir merkezi teşkilat yönetmiş bu dergahları. **Hz. Pir’**in ahfadı teşkilatın başında… Pir adına çekip çevirmiş koca bir dünyayı asırlarca.

Dergahlar, İslam dininin muhkem hizalayıcı kudretiyle, insan doğasının karışımından yüce bir neş’eye kavuşmuş. Bir eğitim ve öğretim yuvasına dönüşmüş. Çaresiz insanlar Pir’in aşk dünyasında kemal bulmuşlar. Yaşamlarına nur gelmiş. Ahrete dair yatırım planları kurarken dünyaları düzgün olmuş. Kötülükler azalmış. “Mevlevi”  görüntüsü altında bir insan modeli çıkmış dünyaya.

Her kültür kendi üretiminden sorumludur. Ağaca meyvasını sorarlar. “Mevlevilik” bir ağaç “Mevlevi” meyvası. Bu ağacın her zaman mevsiminde taze meyvalar verdiği görülüyor… taa ki son iki siyasal arızaya kadar. Bunlardan birincisi onsekiz ikincisi daha uzun…seksen yıl.

Osmanlı İmparatorluğu zamanı Kadızadeler vak’asından sonra Mevlevihane’lerin onsekiz yıl kapalı kaldığını  tarih yazıyor. Daha sonra pek gür ve zinde… Anlaşıldığına göre bu ilk arıza ağacı budama mevsimidir. İkinci arıza Osmanlı’nın silinip yerine şanlı **Cumhuriyet’**in geçmesidir. Bu dönemde **Mevlevihane'**lerin kapalı kalışı tam seksen yıl… Bu da “nadas” mevsimine rastlıyor.

Şimdi “nadas” ın sonuna geliyoruz. Anadolu’nun hangi bölgesi ucra bir arsalıkta kırık, yosunlu yarısı okunur, yarısı okunmaz bir Mevlevî mezar taşı bulsa “Burası Mevlevihaneymiş” diyerek ayaklanıyor. Rüyalar görülüyor, ihtiyarlar dinleniyor, taşlar cami hocalarına okutturuluyor. Sonunda “ burası Mevlevihane'dir deniyor.

Mevlevihane'lerin geniş bir coğrafyaya yayıldığı Osmanlı asırlarında kurulmuş, bu gün artık kullanılmayan çeşitli Mevlevihane'ler de birbiri ardından canlanıyor. Kahire, Lübnan, Kudüs, Girit, Yunanistan, Romanya, Macaristan Mevlevihane'leri arka arkaya gündeme geliyor. Şimdilik resimleri yapıldı, sonra onarılacak ve kaldığı yerden işe devam edecekler. Ateş bacayı sardı. İnsana yarar işlere sıra geldiğinde hatırlandılar.

Geçtiğimiz yıl Türk Devleti ile Mevlevilik barıştı. Seksen yıllık dargınlık bitti. Seksen yıldır kapalı duran, yanan yıkılan ve şimdi onarılan İstanbul Yenikapı Mevlevihanesi’nde uzun bir “u” masa kuruldu. Masanın sağına 700 yıllık Mevlana ailesinin yaşayan son temsilcileri, yanında 250 yıl bu dergahı ayakta tutmuş ailenin son evlatları. Masanın karşısında bir ömrü Mevleviliğe hasretmiş ülkenin en güzide insanları, yazarlar, şairler, akedemisyenler, müzisyenler eski Mevlevi ailelerin devamı, Mevlevi muhipleri… ve ortada Devlet. Bir bakan ve değerli **bürokratları.
** 
Bakan soruyor:–Burayı ayağa kaldırdık… şimdi nasıl kullanacağız ? Fikri olan var mı ? Mevleviler sıra ile konuşuyorlar. Herkes içini döküyor. Yılların derdi, çilesi, üzüntüsü, hayali, hayal kırıklığı, ideali, bilinçaltı  bilinçüstü ortaya çıkıyor… Sıra bana geliyor. Ben diyorum ki: “ Sayın Bakanımız. Değerli devletimiz. Mevlevilik her asırda yenilenerek yedi yüzyıl yaşadı. Son zamanda dünyanın gidişatından yorulup sendelledi, siz onu elinden tutarak ayağa kaldıracağınıza yok ettiniz.

Yasakladınız. Dağıttınız. Ölsün istediniz. Neden yaptınız bunu ? Siz devlet değil miydiniz ?  Bizim kutlu devletimiz değilmiydiniz ?  Devletimiz neden kapadı dergahlarımızı ? Yedi yüz yıl sürmüş yenilenme ve gelişme sürecini neden durdurdunuz ? Yaşayan ağaca su vereceğinize neden ona testere-balta ile acımasızca saldırdınız… Şimdi kalkmış soruyorsunuz – Ne yapalım…? –Hiç … ne yapacaksınız ki, ortalığı süpürün yeter. Mevlevilik yaşıyor ve kendini yenileyecektir… Nadas bitti, şimdi tarlayı sürme zamanı, sürün ve bırakın. Bu da sizin şerefiniz olsun ”
 
Bakan ses çıkarmadı. Çünkü bu sözleri duymadı. Ben dışarıdan başka hikayeler anlatırken bunları içimden söylemiştim. Zamanı gelince açıktan da söyleyeceğim. Ben “zamanın oğluyum” irademi zamana teslim etmişim. O her şeyi düzenler.