İçten anıldı adın

f_49m_1fd9ef9.jpg

Ne içli bir dua, ne içten bir ah

Uyuyor serviler altında dergâh!..

Kaç kere gönlümü dinledi bu yer

Tek tük kandillerde yorgun alevler

Titriyor gecenin sert rüzgarıyla

Gece sanki sönen yıldızlarıyla

Gölgeli dergâhın dolmuş içine...

Bir inilti, bir ses**... Bu yalvarış ne**?

Ya Rabbi, ne içten anıldı adın!..

Ölmeden öl! diyen bir itikadın

Gönülden duyarak ulu sesini

Ruha şifa sunan felsefesini

Biri zikrediyor dergâhta işte

Göklere yükselen bu inleyişte

Elemi gizlidir bir ah u vahın

Çoktan dervişleri yattı dergâhın..

Bu yalvaran kimdir, kim bu zikreden?

Yoksa ağlıyor mu gönlüm bilmeden!

Gönül! Bu inilti senden mi geldi?.

Hayır, işte o ses yine yükseldi

Yine yalvarıyor, yine ağlıyor

Gözümü dumandan eli bağlıyor

İçimde yakılan bir buhurdanın...

Vuruşu duruyor kalbimde kanın

Bir hayalet oldu yanan benliğim

Bu kuvvetli ruh kim? Bu zikreden kim?

Kim bu varlığımı kendine çeken?..  Şimdi bir zulmette gölge gibi ben.

O yalvaran sese ilerliyorum

Benliğim ölmeden öldü! diyorum...

Böyle yürüyerek geçtikçe her an

Gitgide geliyor sesi yakında Gitgide sinerken ben gölgeler Yorgun ayaklarım çarptı bir yere Titredim bir taşa ani temasla  Ömrümde bu kadar korkmadım asla

Sanki ta kalbimi bir bıçak yardı...

Önümde bir küme karanlık vardı

Bütün varlığımı bir an unuttum

Yavaşça eğilip o yeri tuttum

Dergâh kuyusunun duvarıydı bu...

Yeniden benzimi sararttı korku

Burdan geliyordu o iniltiler!

Gönülde titrerken şüpheli bir yer

Allaha yalvaran, Allahın adı

Beynimin içinde uğuldadı

Sanki bir dakika çarpmadı kalbim

Ey ulu Allahım, ey ulu Rabbim!.

Kuyuda zikreden, ağlayan kimdi?

İçine eğildim... Anladım şimdi

İsm-i Celalini candan andıkça  Yer yer yükselerek çalkalandıkça

Kuyunun zulmette parlayan suyu...

Kuyu zikrediyor, ağlıyor kuyu!...”

Nazım Hikmet                                  (1902-1963)