Taraklı’da Beypazarı Domatesi

domates-01.jpg

-Hoşgeldiniz, kimsiniz, kimlerdensiniz ?

-Hoşbulduk, ben ademoğlu, insangillerden...

-Haa haa haa sizi tanıyalım adınız ne ?

-Ali Asgar, İranlı.

-Kime misafir geldiniz ?

-Yunus Paşa'ya,

Hoca geçen Cumartesi günü Taraklı’ya gitti gaaak gaaak. Gurk. Hoca birkaç haftada bir **Taraklı’**ya gider, ben de arabanın yanında. Kia’nın direksiyonunda Araboğlu, Gaaak. Guk. Geyve Boğazını geçip dağlara doğru gittiklerinde ben biraz yoruldum. Guuurk, guuuk. Boğazı biraz zor geçtim, hava kapalı etraf puslu, görüş mesafesi, kısaydı, oldum olası boğazları sevmem, rüzgarın nereden geleceği belli olmaz, Karga kısmını savurur durur. Kanadı nasıl tutacaksın anlaşılmaz, sert dönüşlere kuyruk da yetmez, gaaark. Gurk takırrr. Tısss (Yorgunluk sesi)

**Taraklı’**ya vardıklarında ikindi ezanı okunmak üzereydi. Yunus Paşa Cami’ine girdiler. Ben de yandaki çınarlara konarak oranın kargaları ile tanışmaya gitim. Gaaak. Guuuk. Taraklı gezisinde Fazilet yanımda yoktu. Guuurk. Birkaç gündür görünmüyor. Fazilet’ten kurtulmanın sevinciyle neş’eli neş’eli o daldan bu dala konarken baktım aşağıda namaz bitmiş. Gaaark. Hoca camide çıkarken biri yanına yaklaştı. Aralarında daha önce anlattığım konuşma geçti. Sonra tanıştılar. Birlikte mezarlığı gezdiler. Taaaark. Tısss. Hoca sordu:

-Bu mezarlıkta çok eski taşlar var, bunlar korunuyor mu ?

-Yakında birileri geldi, üniversite öğrencileriymiş, taşların yazılarını okudular, kalıplarını çıkardılar , burayı düzenlediler.

-Kayıp taşlar var mı ?

-Ben çocukken burada daha çok taş vardı, şimdi azalmış dedi, adam.

Camiden çıkıp üç gözleme ile karınlarını doyurdular, sonra pazara gittiler. Gaark. Gurk. Eski çarşıdan geçerken Hoca kapalı bir dükkanı göstererek dedi ki:

-Bak Araboğlu bu en eski dükkan şekli**, sokağa** bakan tarafta üstte kepenk, altta tezgâh var. Her ikisi de menteşeli. Şimdi kapalı duruyor. Dükkan açılacağı zaman önce kepengi kaldırır, sonra tezgâhı indirir, sonra içerden malları çıkararak sokağa doğru uzanmış tezgâha dizerler. Bu dükkan şeklini ben pek çok eski Türk çarşısında gördüm, en güzel örnekleri Balkanlarda Saraybosna’da “Baş Çarşiya” da var... Şimdi onardılar. Pek güzel oldu. Çok kullanışlı, sevimli ve gizemlidir. Eskiden tezgâhın arkasından size güleç gözlerle bakan Dükkancılar, son zamanda Batı’da Almanların “kafaf” diye icat ettiği sonradan gelişen “Market” düzenindeki suratsız satış elemanlarına benzemezlerdi... Ayrıca o asil insanlar yoldan geçen yayaları zorla dükkanlarına sokarak durmaksızın tekrarladıkları luzumsuz laflarla kafaları bulandırıp düşünmeye fırsat vermeden mal sokuşturmayı da denemezlerdi. Ben o "mert" dükkancıya bundan kırk yıl önce en son Afyon çarşısında rastlamıştım Yaaa... Araboğlu, kav çakma, bunları öğren...

Hoca bunları anlatırken, Araboğlu dükkanın resmini çekmeye çalışıyordu.... Gaaak. Guuuk. Tak Takır... Hoca dükkanı ve eski dükkancı ahlâkını öyle heyecanla anlattı ki, benim de karga halimle dükkancı olasım geldi... Gaaark. Acaba biz kargalar, dükkancı olsak, şimdiki Turist avcısı Mısır çarşısı çığırtkanlarından daha iyi ötebilir miyiz...? Gaaark. Guuurk. Tısss.

Hoca Taraklı pazarında Beypazarı domatesi aradı,

-Yok... dediler, Hoca’ya yörenin yetiştirdiği domatesi, kilosu iki liradan sattılar. Hoca dedi ki: -Bayan Ülker Erke’nin geçen ay Edremit’ten gönderdiği sızma zeytinyağı tenekenin dibinde biraz daha kalmış, o zeytinyağını Beypazarı domatesi ile yiyecektik... Yazık oldu... Gaaark. Gurk. Ben bu işe şaştım kaldım. Kargalar domatesi**, zeytinyağını** ayırabilseydi ben de o zaman bu sırlara ulaşırdım. Bana da yazık oldu.... Gaaark. Gurk. Acaba salak Fazilete anlatsam karga aklı erer mi ?