Cici Papa Geliyor...

papa-luc-g.jpg

Başkan diyor ki :"Papa'ya kusur etmeyeceğiz..." O zaman İslâm'a  "kusur edeceksiniz" demektir. Bu adam İslam dinine hakaret etti... Etmedi mi ? Siz bir diyanet işleri başkanısınız, adınız Türk tarihine böyle yazıldı. Rahmetli Rıfat Börekçi'den beri Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kendi dinine kusur işleyen bir Diyanet İşleri Başkanı görüldü mü ?

Papa'nın iki şapkası varmış : biri devlet reisi, diğeri kilise başı şapkası .. İyi de, hangi kilisenin ? İslam dinine göre kilise diye bir şey yoktur. Devlet başkanı şapkası elbette sizi uzaktan yakından ilgilendirmiyor, kilise şapkası ise hiç ilgilendirmez. Kitabî İslam'a göre kendisinden önce gelen tüm dinler "mülga" dır. Kaldırılmıştır. Silinmiştir. Yoktur. Karanlık geçmişte kalmış, tarihe gömülmüştür, şimdiki değimle gericiliktir. Mülga bir dinin başı, sonu onun da şapkası olur mu ?

Dinler'i din olmaktan   çıkarıp "sosyo-politik olaydır" derseniz, belki "varlıkları insanoğlunu terbiye etmeye yarar geçmiş ideolojiler" olarak kabul edilebilir, faydası da olur, ama hiçbir Müslüman için "kaldırılmış" bir dini var saymak mümkün değildir. İman tazelemek gerekir. Hırıstiyan dini vardır ama Vatikan'ın dediği gibi de değil. Kur'anımızda vahyedilen gibi...

İsa Ruhullah Aleyhisselam'a vahyedilen âyetlere dayanan Hırıstiyan dini, 330 İznik konsilinden sonra yüce bir peygambere hâşâ tanrılık sıfatı ekleyerek O'na "Tanrı'nın oğlu" dedi. İş o zaman bozuldu. Hâlâ düzelmedi. Sonra gelenler de İsa Peygamber adına bu fesada devam ettikleri için böyle bir sapkınlığın üzerine kurulan ibâdethane yoklukla mâlul oldu. İşte O'nun adı **"kilise"**dir. "Katolik Kilisesi'dir. Bu kilisenin başı da Papa'dır. Türk Diyanet İşleri Başkanı o Papayla hangi sıfatla, neyi nasıl konuşacak...? O adam İsa dininin değil, kilisenin başıdır.

Bu ülkede Diyanet işleri başkanından mahalle camiinin kayyumuna kadar hiçbir Müslüman din görevlisinin Papa ile resmen konuşması mümkün değildir. Hiçbir Müslüman din görevlisi "ortadan kaldırılmış" bir dinin yetkisiz mensubu ile konuşamaz. Kurumsal ilişki kuramaz, dost ahpap olur o kadar...Sayın Bardakoğlu misafirine bir çay içirsin sonra kapıya kadar uğurlayıp geri göndersin.

Yüzde doksan beş Müslüman'ın yaşadığı bir ülkeye o Müslümanların peygamberine hakaret eden bir adamı devlet misafiri olarak çağırdılar. Bu adam nereye geliyor ? O halkın değil, Devletin misafiridir... Bu halk ile bu Devletin arası bu kadar açık mıdır ? Bir devlet, temsil etmekte olduğu bir halkın duygularına bu kadar yabancı kalabilir mi ?   Bu Devlet hangi halkın ? Bu ayrılık ne zaman bitecek ? Bu halk ne zaman demokratik yollardan doğru dürüst temsil edilecek ?

Hindistanda Brahmanların, Tibett'te Lama'ların, Japonya'da Şinto dini güdenlerin, Pasifik adalarında Ramayana ayinleri yapanların, siyah Afrika'da animistlerin, Amerika'da Mormon'ların, Amazon ormanlarında yerlilerin,  peygamberlerine söven birinin oralarda dolaştığı görülmüş mudur   ? Devlet misafiri olduğu  duyulmuş mudur ? Adamı ağaca bağlar derisini yüzerler... Kelle avcıları kafasını kurutup boyunlarına asarlar. Mafya babaları peşine adam takarlar. Eteğini toplayamadan kaçar.

Biz medeniyiz, Papa' ya kusur etmeyeceğiz. Papayı çok seviyoruz... Cici Papa, aman ne güzel Papa... dikkat edin adam incinmesin... İkinci sınıf devlet protokolu, Swiss otelde yemek... İstanbulda Rum   Patriği Bartolemeos'un arabasına binecek mi ? Ayasofyada diz çökecek mi ? Patriği sakalından öpecek mi ? -Sen merak etme ben Bush'a söylerim, Heybeliada Papaz Mektebini açtırırım diyecek mi ? Patrik ona ne diyecek ? işin o tarafı da pek karışık çünkü Papa "yeryüzünde hâşâ Tanrı'nın elçisiyim, Primacy'yim" diyor... Patrik Bartolemeos da ona kızıyor... "Yok öyle şey" diyor. Bin yıldır anlaşamıyorlar. Bunlar bu yüzden onbirinci yüz yılda birbirlerini afaroz etmişlerdi. O aforoz 1964 yılında kalktı, Ben de oradaydım. Fener'deki aforoz kaldırma Âyini'ni gazeteci sıfatıyla izlemiştim**.** Sonra -Barışalım... dediler. Kırk yıl daha geçti yine barışamadılar...

Boşverin bu işleri   sayın din adamları, şu yaptığınız işlerin dinle, dindarlıkla ilgisi yok. Koca koca külahlar, süslü püslü   elbiseler giyip, renkli takılar takıp, sihirli buhurlar yakıp, acaip    sırlı kokular sürünüp, tapınakta arka arkaya,  yan yana veya  sıra sıra dizilip, boyalı tahta parçalarını, soğuk mermerleri    öpüp,  tabernekal   denen pazarcı  tezgahında  sözde Hazreti İsa'nın etini yiyip kanını içerek  yüzlerce yıldır    usanmadan Tanrıcılık oynuyorsunuz.   İnanca muhtaç saf insanlara  Ölümle ş****antaj yapıyorsunuz... Hiç utanmıyorsunuz. Firavun  Thoutmôsis'in ümmeti gibi Tanrı'ya inanmaksızın Tanrı'dan geçiniyorsunuz. Tanrı alıp   Tanrı satıyorsunuz. Kendi kendinize eğleniyorsunuz, sizi kenardan seyreden insancıklar da din budur diye mutlu oluyor,  göz yaşı döküyor...Olsun.. o gözyaşlarının hörmetine yine de yaptığınız soytarılıklara itiraz etmiyorum. Ancak  bu Din  ise, şu güzelim dünyayı ateş kan ve gaza boğanlarla uğraşın, cehennemin odunu, kömürü, doğal gazı, katalitiği    yok, herkes ateşini buradan götürüyor... Allahın elçisi hangisiyseniz konuşun O'nunla... Ola ki   frekansınız tutar. İşleri kafanıza göre büsbütün karıştırmayın, hayalî cennetler vaad etmek yerine yeryüzünü onarmaya bakın. Mostranızı   yaşarken görelim.